Ecz. Suat Birlik
Köşe Yazarı
Ecz. Suat Birlik
 

Mitolojide koku

KOKU     Tarihin başlangıcında parfüm kadınların değil, erkek­lerin ilgi alanına giriyordu. Parfüm, tanrılara adak olarak sunuluyordu. Eski Mısır’da parfüm, sunaklarda, kuğu ya da yuvarlak hap biçimine sokulmuş baharatlar ve aro­malar halinde, güneş tanrıçası Ra’ya sunuluyordu.    Par­füm, bulgulanışını bir rastlantıya borçluydu: atalarımız­dan birisi, ağaçları yakarken, bir gün, bu ağaçların hoş bir koku yaydıklarını ayrımsamış olmalı. Bu yüzden, parfüm sözcüğünün etimolojik kökenini Latince ” per fumum” “buharla” deyimi oluşturur. Bu sözcük ancak 18. yüzyıldan sonra, güzel koku anlamında kullanılmaya başlanmıştır.     Eski çağların insanları mistik düşünceyle yüklüydüler, tapınaklarına, gökyüzüne “mavi çelenklerin üzerinden süzülür gibi”, daha çabuk ulaşan kokular eşlik ediyordu. Ayrıca parfüm tanrıçaların kokusuydu. Antik çağ yazınında Afrodit’e “gül kokulu kremlerin göksel gü­zel kokusu” eşlik eder.    Parfümcülük sanatının asıl büyük devrimcileri Araplardı, çünkü, sonunda günümüzün modern parfümcülük sanatına götüren belirleyici adımı onlar attılar. Arabis­tan’dan Kokular Ülkesi diye söz edilmesi, Arabis­tan’ın kokularının övülmesi, eski çağın en yaygın efsa- nesiydi. Felix Arabia, bugünkü Yemen, tütsü üretimi ba­kımından, antik çağın en zengin bölgelerinden biriydi. Bu gelenek, o zamanlardan başlayarak, büyük Halifelik­ler dönemine dek geldi. M.S. 1000 yılı dolaylarında Araplar baharat ve kokulu madde ticaretinde adeta tekel durumundaydılar.    Alko­lün çözücü gücü, daha önce Mısırlılar ve Bizanslılar tara­fından kısmen biliniyorduysa da, modern anlamdaki ilk parfümü, 10. yüzyılda yaşamış olan tıp doktoru İbni Sina üretti. Kokulu yağı çiçeklerden damıtarak gül suyunu elde eden ilk kişi İbni Sina’ydı.     Yakılan ağaç dallarından ve ezilmiş bitkilerin yağla­rından alkollü çözeltilere ve böylelikle sıvı parfüme gi­den yol, yavaş yavaş açılıyordu.    Aklınıza gelebilecek her bir kokunun özünde bir efsane, anı ya da yaşanmışlıklar yatar. Doğa Ana; tarihi bilimini koku bilimiyle birleştirmede öyle ustalaşmıştır ki; bu öykülerin üstünden asırlar geçse bile bizi şaşırtmaya devam eder. Hatta dünyanın en iyi hikaye anlatıcısı bu yüzden kokunun ta kendisi olmuştur.    Koku kelimelere ihtiyaç duymaz. O bazen bizi şımartmak, mutlu etmek ve üzmekle yükümlüdür. Bu yüzden koku hiçbir zaman unutmaz, o muazzam bir hafızaya sahiptir. Yüzyıllardır süre gelen efsanelerde, masallarda, farklı kültürlere sahip kişiler kokuyu böyle kişiselleştirmiş ve kendi halk öykülerini yaratmışlardır. Birçok mitolojide kendisine yer edinmeyi başaran koku, belki de yüzyıllar sonra bizim toplumumuzu bir efsane haline getirip hakkımızda hikayeler anlatılmasına sebep olacaktır, kim bilir?    Koku’nun Rotası; Eski Mısır’dan, Hindistan, Çin, Eski Romalılar ve nihayet İtalya, Fransa, ABD’ye uzanan bir yolculuktur.    Mısır’dan kaçan İbranilerin parfüm sanatını da götürdükleri ve ilk parfüm formülünün “Tevrat”da yer aldığı söylenir. Firavunlar, kokulu yağlarla rahipler tarafından ovulmadan tahta çıkmazmış.                           ALTINA EŞDEĞER HEDİYE    Hazreti İsa‘nın doğumunda ziyarete giden “Üç Müneccim” yanlarında altın, mürrüsafi ve günlük ağacı götürür. O zamanlar altına eşdeğer olan bu iki kokulu hediye, kiliselerde yakılan tütsülerde kullanılır. Yani, “kilise kokusu” olarak bilinir.      Kuran’da ve hadislerde de; misk, safran, öd ağacı gibi pek çok kokulu malzeme ismi geçer. Cennet tasvirinde; “sütten daha beyaz ve misk parfümünden daha güzel kokulu sular” vaat edilir. Peygambere sevdirilen 3 şeyden biri de koku’dur.         Tarihsel süreç içerisinde koku, her medeniyette önemini korumuş. Öyle ki; Hz. Ömer’in “tüccar olsa idim koku tüccarı olurdum” dediği rivayet olunur.      Osmanlı’nın, müzik ve koku ile tedavi merkezi olarak kurduğu Darüşşifa için, Evliya Çelebi; “Bu şifahanede akıl sağlığı bozulanlar, müzik, su sesi ve koku ile ücretsiz olarak tedavi ediliyor” notu bize kadar ulaşır.                                   MISIR KRALİÇESİ NEFERTİTİ Yasemin suyunda banyo yapan; güzelden gelen anlamını taşıyan ve adının hakkını da veren Mısır kraliçesi Nefertiti; sandal, amber ve nadide çiçek esanslarından oluşan yağlarla bugünlere de ulaşan “koku terapisi”nin keyfini sürenlerden. Bedeni, kokulu merhemlerle rahatlatma, kötü ruhları uzaklaştırma geleneği, Mür’ü ölülerin vücutlarına sürerek iki dünya arasında köprü kurmaya kadar gider.                Hiçbir yardımcı iletim mekanizmasına ihtiyaç duymadan, bütün duygu durumlarının yaşandığı limbik sisteme direkt ulaştığı için kokuya duygu yoğunluklu tepki verilir. Yani, madde manaya dönüşerek, anılar irade dışı hatırlanır. Çocukluğumuzdaki bazı kokuları hiç unutmamak gibi. Tıpkı Proust Fenomeni’nde olduğu gibi: “Kayıp Zamanın İzinde” eserinin çıkış noktasını hatırlayalım: Koku’lardan anılara giden yolculuk..     UZUN DÖNEM HAFIZADA KALMA Evet, koku günlük duyguların yüzde 75’ini etkiler ve uzun dönem hafızada kalma özelliğine sahiptir. Detaylara indikçe anlıyoruz ki; manevi rahatlamadan tıbbi çözüme, toplumsal algı yaratmadan, siyasi mesaja kadar yarattığı etki ile kokuyu doğru kullanan kazanmış.   Örnek mi? Antik Mısır’ın efsane bir başka kraliçesi Kleopatra, Sezar’a gönderdiği papirüsleri kakule esansında bekletip gönderirmiş. Bilinçaltına güven ve doğruluk mesajı vererek, uzun bir süre barış içinde kalındığı söylenir. Aslında dünyanın bugün geldiği noktayı düşününce, Kleopatra’nın yöntemine yani barış ve uzlaşı sağlamaya ne kadar ihtiyaç duyduğumuz da ortada… “İnsanların ruhu kokularıdır”  işleyen Koku filminde finale yakın birkaç sahnesini izleyip unutanınız var mıdır? Seri katil Grenouille, öldürdüğü 13 kadının vücudundan elde ettiği parfüm karışımından damlattığı mendili idam sahnesinde halkın üstüne serper. Ne mi olur? Bir tür toplu hipnozdur. Bilimsel araştırmalarda şu sonuca varılmış: Koku insanın parmak izi gibidir.       2007’de G8 zirvesi öncesi, 1960’lardaki Stasi yöntemiyle koku fişlemesi yapılmış. Geçmişte, sorgulanan kişiler, sandalyede elleri poposunun altında yere açık şekilde tutulup, sandalyenin o kısmı alınarak kavanozlanır, koku fişlemesi yapılırmış. 2007’de de olası protestocuların bir çubuğu tutmaları istenerek fişleme yapılmış. “Başkalarının hayatı” filminde de benzer sahneleri görebilirsiniz.               Dünyanın en eski parfüm yapımcısı MÖ 2 bin yılda yaşamış Babilli bir kadın: Tapputi En eski parfüm yapım tesisi 2005 yılında Kıbrıs’ta Pyrgos kasabasında bulunur. Parfüm şişelerini ilk kullanan, camı da icat eden Mısırlılardır.             Tarihte bilinen ilk parfüm Kyphi notalarında; kına, tarçın, ardıç, hintsümbülü, safran, bal, üzüm gibi toplamda 13 maddenin bileşeni ile yapılmış. Mısır’daki kazılarda bulunan tabletlerde parfümün 13. notası hala gizemini korumakta.           Peki, reçineden modern parfüme nasıl gelindi? Koku yarımadası olarak anılan Arabistan’dayız. Zengin bitki örtüsü ile Arabistan hammadde açısından batıya önemli katkı sunar.                Kimya ve parfüm alanındaki çalışmaları ile parfüm endüstrisini başlattığı dahi söylenen El-Kindi ismini analım ama biz İbni Sina ile devam edelim. Çünkü, 10. yy’da İbni Sina’nın kullandığı damıtma tekniği, parfüm tarihini de şekillendirir. Gül yapraklarını damıtıp çiçeğin özüne ulaşarak, Tanrıya ulaşmak ana amacıdır. Bu girişim, gül suyunu yaygınlaştırırken, parfüm endüstrisine hizmet eder. Dikenleri ile birlikte “gül” İslamiyette, Allah’a giden yolun simgesidir.                  BUGÜNKÜ ANLAMIYLA İLK PARFÜM Bugünkü anlamda ilk parfüm 1370’li yıllarda doğar: 70 yaşında sağlığı bozulan Macar Kraliçesi için özel bir kokudan parfüm hazırlanır. Rivayet odur ki, Parfüm işe yarar ve Kraliçe sadece sağlığına kavuşmakla kalmaz, gençleşir ve 25 yaşındaki Polonya Kralı’nı kendisine aşık eder. Mucizenin adı tarihe Macar suyu olarak geçer. Osmanlı’da ilk batı tipi parfüm ise, 1894 yılında üretilmeye başlanır. Osmanlı’da Gülhane, gül yağı, gül suyu üretimi ile bilinir. Divan’ı Lügat’ıt Türk’te de gül suyu şişelerinden bahsedilir. Gül, yasemin, amber, misk, portakal günümüzün de parfümerinin temel kokularıdır. Yunus Emre de “Çiçek eydür ey derviş gül Muhammed teridir” derken, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) simgesi olan Gül’ü işaret eder. Çiçeklerin kraliçesi sayılan Gül: kusursuz güzelliği, tanrıça, rakip bilmez, aynı zamanda asil kişilik karakteristik özelliği ile öne çıkar.            Tek başına bir yazı konusu yapacağımız güle mitolojik hikayesi ile şimdilik veda edelim. Çiçek tanrıçası tarafından yaratılan Chloris, bir gün ormanda bulduğu ölü orman perisini çiçeğe dönüştürür. Afrodit bu çiçeğe güzellik, Dionysus hoş koku hediye eder. Güneş tanrısı Apollo’nun da parlamasıyla, çiçeklerin kraliçesi gül de doğmuş olur.        Mini bir anketle yazımızın ilk bölümünü de sonlandıralım: Bakalım sizin için hangi yorum geçerli: A.Parfüm üreticisi Sophia Gojman’a göre; “Parfüm şişeye hapsedilmiş bir vaat” B.Victor Hugo: “Parfüm, cennetten bir soluk.” C.Bob Dylan: “Parfüm sevmem. Bana göre en güzel koku, sevdiğime sarıldıktan sonra üstümde kalan kokudur.” D.Cristian Dior: Bir kadının parfümü, onun el yazısından daha çok şey anlatır.    Suat BİRLİK          
Ekleme Tarihi: 06 Temmuz 2021 - Salı

Mitolojide koku

KOKU

    Tarihin başlangıcında parfüm kadınların değil, erkek­lerin ilgi alanına giriyordu. Parfüm, tanrılara adak olarak sunuluyordu. Eski Mısır’da parfüm, sunaklarda, kuğu ya da yuvarlak hap biçimine sokulmuş baharatlar ve aro­malar halinde, güneş tanrıçası Ra’ya sunuluyordu.

   Par­füm, bulgulanışını bir rastlantıya borçluydu: atalarımız­dan birisi, ağaçları yakarken, bir gün, bu ağaçların hoş bir koku yaydıklarını ayrımsamış olmalı. Bu yüzden, parfüm sözcüğünün etimolojik kökenini Latince ” per fumum” “buharla” deyimi oluşturur. Bu sözcük ancak 18. yüzyıldan sonra, güzel koku anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

    Eski çağların insanları mistik düşünceyle yüklüydüler, tapınaklarına, gökyüzüne “mavi çelenklerin üzerinden süzülür gibi”, daha çabuk ulaşan kokular eşlik ediyordu. Ayrıca parfüm tanrıçaların kokusuydu. Antik çağ yazınında Afrodit’e “gül kokulu kremlerin göksel gü­zel kokusu” eşlik eder.

   Parfümcülük sanatının asıl büyük devrimcileri Araplardı, çünkü, sonunda günümüzün modern parfümcülük sanatına götüren belirleyici adımı onlar attılar. Arabis­tan’dan Kokular Ülkesi diye söz edilmesi, Arabis­tan’ın kokularının övülmesi, eski çağın en yaygın efsa- nesiydi. Felix Arabia, bugünkü Yemen, tütsü üretimi ba­kımından, antik çağın en zengin bölgelerinden biriydi. Bu gelenek, o zamanlardan başlayarak, büyük Halifelik­ler dönemine dek geldi. M.S. 1000 yılı dolaylarında Araplar baharat ve kokulu madde ticaretinde adeta tekel durumundaydılar.

   Alko­lün çözücü gücü, daha önce Mısırlılar ve Bizanslılar tara­fından kısmen biliniyorduysa da, modern anlamdaki ilk parfümü, 10. yüzyılda yaşamış olan tıp doktoru İbni Sina üretti. Kokulu yağı çiçeklerden damıtarak gül suyunu elde eden ilk kişi İbni Sina’ydı.

    Yakılan ağaç dallarından ve ezilmiş bitkilerin yağla­rından alkollü çözeltilere ve böylelikle sıvı parfüme gi­den yol, yavaş yavaş açılıyordu.

   Aklınıza gelebilecek her bir kokunun özünde bir efsane, anı ya da yaşanmışlıklar yatar. Doğa Ana; tarihi bilimini koku bilimiyle birleştirmede öyle ustalaşmıştır ki; bu öykülerin üstünden asırlar geçse bile bizi şaşırtmaya devam eder. Hatta dünyanın en iyi hikaye anlatıcısı bu yüzden kokunun ta kendisi olmuştur.

   Koku kelimelere ihtiyaç duymaz. O bazen bizi şımartmak, mutlu etmek ve üzmekle yükümlüdür. Bu yüzden koku hiçbir zaman unutmaz, o muazzam bir hafızaya sahiptir. Yüzyıllardır süre gelen efsanelerde, masallarda, farklı kültürlere sahip kişiler kokuyu böyle kişiselleştirmiş ve kendi halk öykülerini yaratmışlardır. Birçok mitolojide kendisine yer edinmeyi başaran koku, belki de yüzyıllar sonra bizim toplumumuzu bir efsane haline getirip hakkımızda hikayeler anlatılmasına sebep olacaktır, kim bilir?

   Koku’nun Rotası; Eski Mısır’dan, Hindistan, Çin, Eski Romalılar ve nihayet İtalya, Fransa, ABD’ye uzanan bir yolculuktur.

   Mısır’dan kaçan İbranilerin parfüm sanatını da götürdükleri ve ilk parfüm formülünün “Tevrat”da yer aldığı söylenir. Firavunlar, kokulu yağlarla rahipler tarafından ovulmadan tahta çıkmazmış.

                         

ALTINA EŞDEĞER HEDİYE

   Hazreti İsa‘nın doğumunda ziyarete giden “Üç Müneccim” yanlarında altın, mürrüsafi ve günlük ağacı götürür. O zamanlar altına eşdeğer olan bu iki kokulu hediye, kiliselerde yakılan tütsülerde kullanılır. Yani, “kilise kokusu” olarak bilinir.

     Kuran’da ve hadislerde de; misk, safran, öd ağacı gibi pek çok kokulu malzeme ismi geçer. Cennet tasvirinde; “sütten daha beyaz ve misk parfümünden daha güzel kokulu sular” vaat edilir. Peygambere sevdirilen 3 şeyden biri de koku’dur.

 

      Tarihsel süreç içerisinde koku, her medeniyette önemini korumuş. Öyle ki; Hz. Ömer’in “tüccar olsa idim koku tüccarı olurdum” dediği rivayet olunur.

     Osmanlı’nın, müzik ve koku ile tedavi merkezi olarak kurduğu Darüşşifa için, Evliya Çelebi; “Bu şifahanede akıl sağlığı bozulanlar, müzik, su sesi ve koku ile ücretsiz olarak tedavi ediliyor” notu bize kadar ulaşır.                                

 

MISIR KRALİÇESİ NEFERTİTİ

Yasemin suyunda banyo yapan; güzelden gelen anlamını taşıyan ve adının hakkını da veren Mısır kraliçesi Nefertiti; sandal, amber ve nadide çiçek esanslarından oluşan yağlarla bugünlere de ulaşan “koku terapisi”nin keyfini sürenlerden. Bedeni, kokulu merhemlerle rahatlatma, kötü ruhları uzaklaştırma geleneği, Mür’ü ölülerin vücutlarına sürerek iki dünya arasında köprü kurmaya kadar gider.

               Hiçbir yardımcı iletim mekanizmasına ihtiyaç duymadan, bütün duygu durumlarının yaşandığı limbik sisteme direkt ulaştığı için kokuya duygu yoğunluklu tepki verilir. Yani, madde manaya dönüşerek, anılar irade dışı hatırlanır. Çocukluğumuzdaki bazı kokuları hiç unutmamak gibi. Tıpkı Proust Fenomeni’nde olduğu gibi: “Kayıp Zamanın İzinde” eserinin çıkış noktasını hatırlayalım: Koku’lardan anılara giden yolculuk..

 

 

UZUN DÖNEM HAFIZADA KALMA

Evet, koku günlük duyguların yüzde 75’ini etkiler ve uzun dönem hafızada kalma özelliğine sahiptir.

Detaylara indikçe anlıyoruz ki; manevi rahatlamadan tıbbi çözüme, toplumsal algı yaratmadan, siyasi mesaja kadar yarattığı etki ile kokuyu doğru kullanan kazanmış.

 

Örnek mi?

Antik Mısır’ın efsane bir başka kraliçesi Kleopatra, Sezar’a gönderdiği papirüsleri kakule esansında bekletip gönderirmiş. Bilinçaltına güven ve doğruluk mesajı vererek, uzun bir süre barış içinde kalındığı söylenir. Aslında dünyanın bugün geldiği noktayı düşününce, Kleopatra’nın yöntemine yani barış ve uzlaşı sağlamaya ne kadar ihtiyaç duyduğumuz da ortada…

“İnsanların ruhu kokularıdır”  işleyen Koku filminde finale yakın birkaç sahnesini izleyip unutanınız var mıdır? Seri katil Grenouille, öldürdüğü 13 kadının vücudundan elde ettiği parfüm karışımından damlattığı mendili idam sahnesinde halkın üstüne serper. Ne mi olur? Bir tür toplu hipnozdur.

Bilimsel araştırmalarda şu sonuca varılmış: Koku insanın parmak izi gibidir.

      2007’de G8 zirvesi öncesi, 1960’lardaki Stasi yöntemiyle koku fişlemesi yapılmış. Geçmişte, sorgulanan kişiler, sandalyede elleri poposunun altında yere açık şekilde tutulup, sandalyenin o kısmı alınarak kavanozlanır, koku fişlemesi yapılırmış. 2007’de de olası protestocuların bir çubuğu tutmaları istenerek fişleme yapılmış. “Başkalarının hayatı” filminde de benzer sahneleri görebilirsiniz.

              Dünyanın en eski parfüm yapımcısı MÖ 2 bin yılda yaşamış Babilli bir kadın: Tapputi
En eski parfüm yapım tesisi 2005 yılında Kıbrıs’ta Pyrgos kasabasında bulunur. Parfüm şişelerini ilk kullanan, camı da icat eden Mısırlılardır.


            Tarihte bilinen ilk parfüm Kyphi notalarında; kına, tarçın, ardıç, hintsümbülü, safran, bal, üzüm gibi toplamda 13 maddenin bileşeni ile yapılmış. Mısır’daki kazılarda bulunan tabletlerde parfümün 13. notası hala gizemini korumakta.

          Peki, reçineden modern parfüme nasıl gelindi? Koku yarımadası olarak anılan Arabistan’dayız. Zengin bitki örtüsü ile Arabistan hammadde açısından batıya önemli katkı sunar.

               Kimya ve parfüm alanındaki çalışmaları ile parfüm endüstrisini başlattığı dahi söylenen El-Kindi ismini analım ama biz İbni Sina ile devam edelim. Çünkü, 10. yy’da İbni Sina’nın kullandığı damıtma tekniği, parfüm tarihini de şekillendirir. Gül yapraklarını damıtıp çiçeğin özüne ulaşarak, Tanrıya ulaşmak ana amacıdır. Bu girişim, gül suyunu yaygınlaştırırken, parfüm endüstrisine hizmet eder. Dikenleri ile birlikte “gül” İslamiyette, Allah’a giden yolun simgesidir.

                 BUGÜNKÜ ANLAMIYLA İLK PARFÜM

Bugünkü anlamda ilk parfüm 1370’li yıllarda doğar: 70 yaşında sağlığı bozulan Macar Kraliçesi için özel bir kokudan parfüm hazırlanır. Rivayet odur ki, Parfüm işe yarar ve Kraliçe sadece sağlığına kavuşmakla kalmaz, gençleşir ve 25 yaşındaki Polonya Kralı’nı kendisine aşık eder. Mucizenin adı tarihe Macar suyu olarak geçer.

Osmanlı’da ilk batı tipi parfüm ise, 1894 yılında üretilmeye başlanır. Osmanlı’da Gülhane, gül yağı, gül suyu üretimi ile bilinir. Divan’ı Lügat’ıt Türk’te de gül suyu şişelerinden bahsedilir. Gül, yasemin, amber, misk, portakal günümüzün de parfümerinin temel kokularıdır.

Yunus Emre de “Çiçek eydür ey derviş gül Muhammed teridir” derken, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) simgesi olan Gül’ü işaret eder. Çiçeklerin kraliçesi sayılan Gül: kusursuz güzelliği, tanrıça, rakip bilmez, aynı zamanda asil kişilik karakteristik özelliği ile öne çıkar.

           Tek başına bir yazı konusu yapacağımız güle mitolojik hikayesi ile şimdilik veda edelim. Çiçek tanrıçası tarafından yaratılan Chloris, bir gün ormanda bulduğu ölü orman perisini çiçeğe dönüştürür. Afrodit bu çiçeğe güzellik, Dionysus hoş koku hediye eder. Güneş tanrısı Apollo’nun da parlamasıyla, çiçeklerin kraliçesi gül de doğmuş olur.

       Mini bir anketle yazımızın ilk bölümünü de sonlandıralım: Bakalım sizin için hangi yorum geçerli:

A.Parfüm üreticisi Sophia Gojman’a göre; “Parfüm şişeye hapsedilmiş bir vaat”

B.Victor Hugo: “Parfüm, cennetten bir soluk.”

C.Bob Dylan: “Parfüm sevmem. Bana göre en güzel koku, sevdiğime sarıldıktan sonra üstümde kalan kokudur.”

D.Cristian Dior: Bir kadının parfümü, onun el yazısından daha çok şey anlatır.

 

 Suat BİRLİK

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve akyazimeydan.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.