ŞABAN PEKER
Köşe Yazarı
ŞABAN PEKER
 

İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜKLERDEN ALIKOYMAK, AMA NASIL!!

İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜKLERDEN ALIKOYMAK, AMA NASIL!! Her Müslümanın mükellef olduğu çok mühim bir vazife vardır. O da iyiliği emretmek, kötülüklere engel olabilmektir. İlk insan ve ilk peygamberden beri devam eden cihat şekli iyilikleri emretmek, kötülükleri yasaklamaktır. İyilikleri emretmek, nasihatlerde bulunmak, iyi insanlara mahsus bir davranıştır. Peygamberlerin yoludur. Manevî bir cihaddır. İyi bir toplum oluşturmanın yoludur. Kötülüklerin önüne geçmek, iyiyi ve güzeli yaparak göstermek, iyi örnek olmakla mümkündür. Maalesef günümüzde iyi örnek olması gerekenler, görevlerini ihmal ederek toplumun bozulmasında ve yozlaşmasında kötü örnek olmaktadırlar. Burada Diyanet reisine düşen görevler olduğu gibi, diyanetin her kademesinde görev yapan kimselerinde iyi örnek olması konusunda azami dikkatli olması gerekir. Görev ihmali yapan böyle kimseler büyük sorumluluk ve vebal altında bulunmaktadır. Şu ayet sorumluluk makamında olanlar için dehşet vericidir. “Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?” (Bakara, 44) Umuma gelen musibetler –bazıları kabul etmese de-  çoğunluğun Allah’a karşı işlenen günahlardan ileri gelmektedir. Şühedâ kanıyla yoğrulmuş bu mübarek vatanda işlenen günahlar; mukaddesatımıza, dinimize gösterilen hürmetsizlikler; gayrimeşru hareketler, deprem, sel, vb. dehşetli musibetlere sebep olur. Kur’an’ı Kerimde eski kavimlerin helak sebeplerine baktığımız zaman Allah’a iman etmemeleri hatta isyan etmeleri oluşturmuştur.  İman ve Kur’an’ın en muhkem kalesi olan bu vatanın her köşesinde Allah'ın gayretine dokunacak zulümler, isyanlar ve ahlaksızlıklar meydana gelmektedir. Devlet ve millet olarak vatanımızı istilâ eden bu günah askerlerine mani olmak gerektir. Yoksa İlâhî tokatların gelmesinden korkulur. Ayeti kerimede Allah (cc) şöyle buyurmaktadır. Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder. (Şura, 30) Fahr-i Kâinat Efendimiz günahkâr bir kavmin nasıl helak edildiğini de şöyle haber veriyor: "Allah Teâlâ bir azap meleğine emretti: 'Filân kasabanın altını üstüne çevir!' Melek dedi: 'Yâ Rab! Onların içinde sana bir defa olsun isyan etmeyen filân zat vardır?' Cenâb-ı Hak ferman etti: 'Onu da onları da altüst et! Zira onun yüzü bir defa bile kötülük yapan kimselere benim rızam için ekşimemiştir, kötülükten vazgeçirmeye çalışmamıştır!' buyurdu." Onun içindir ki, hadîs-i şerifte, "Sizden biriniz bir kötülüğün işlendiğini görürse, hemen onu eliyle bozsun. Eğer gücü yetmezse diliyle... Şayet buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzedip o işi reddetsin. Bu, îmanın en zayıf olanıdır." buyurulmaktadır. Zamanımızda en mühim meselemiz manevî cihaddır. Manevî tahribata karşı elimizden geldiğini yapmaktır. İyilerin çoğalmasına, kötülerin azalmasına, imanların kurtulmasına çalışmaktır. Zamanımızın en makbul cihadı olan, hadiste rivayet edildiği üzere her Müslümana yüz şehit sevabı kazandıracağı müjdelenen bu vazifeyi yapmaya mecbur ve mükellefiz. Bu manevî cihada nefsimizden başlamalıyız. İyiliği emretmeye kendi evimizden, ehlimizden başlamalıyız. Bir aile reisi, yuvasındaki çoluk çocuğunu kötülüklerden korumuyorsa, işlenen günahlara seyirci kalıyorsa vazifesini yapmamıştır Aile reisinin vazifesi, aile hayatında İslâm'ı yaşamak ve yaşatmaktır. Gayrimeşru davranışlara mâni olmaktır. Aksi takdirde dünyada ve ahirette cezası dehşetli olacaktır. "Bana değmeyen yılan bin yaşasın!" gibi bir zihniyet İslâm'da yoktur! Komşumuzun evi tutuşmuş yanıyorsa, söndürmeye koşmak bize farzdır. "Neme lâzım?" diyemeyiz. Bize komşu da köy de şehir de devlet ve millet de her şey lâzımdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İsra gecesinde, ateşten makaslarla dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da "İyilikle emreder kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık" diye cevap verdiler.) [İbni Hibban]  “İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler, kötülükten menederler” (Tevbe sûresi, 71) Huzeyfe’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder kötülükleri yasaklarsınız, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez. (Tirmizî, Fiten 9) Musibet ve belâ anında yapılan duanın da kabul edilmeyeceği, bu hadiste açık bir şekilde bildirilmektedir. Çünkü musibetlerin gelmesine sebep olan kötülüklere karşı mücadele edilmemiş, ma’rûfu emir ve münkeri nehiy görevi yapılmamıştır. Böylece duanın kabul edilebilmesi için gerekli şartlar da yerine getirilmemiştir. Hadisten Öğrendiklerimiz 1. Ma’rûfu emir ve münkeri nehiy vazifesi yerine getirilmezse, Allah azabını gönderir. 2. Gücü yetenler iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırma görevini yerine getirmeyince, ceza bütün topluma şâmil olur. 3. Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet etmeyenlerin duaları da kabul olunmaz. Ma’ruf’u emir ve münkerden nehiy vazifesi, Müslümanlar üzerine bir farzdır. Bunun farziyeti  Kitap ve Sünnetle sabittir. “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz.” (Âl-i İmrân sûresi, 110) “İsrailoğullarından inkâr edenlere, Dâvud ve Meryem oğlu İsâ diliyle lânet edilmiştir. Bu, başkaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mâni olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi.” (Mâide sûresi, 78-79) İsrâiloğulları, içlerinde kötülükleri işleyenlere engel olmuyorlar, gücü yetenler iyiliği emir, kötülükten nehiy görevini yapmıyorlardı. Oysa kötülüklere mâni olmak, onlar için de farz kılınmıştı. Bu vazifeyi yerine getirmemek, günahlardan sadece biridir. Hz. Peygamber, İsrâiloğulları günahlara dalınca, âlimlerinin onları bundan nehyettiklerini, onların ise vazgeçmediklerini, buna rağmen âlimlerin onlarla aynı mecliste ve aynı sokakta oturmaya devam ettiklerini, iyiliği emir ve kötülüğü nehiy konusunda işi birbirlerine havale ettiklerini, beraberce yiyip içtiklerini, Allah’ın da kalplerini birbirlerine benzettiğini ve onları Dâvud ve İsâ peygamberlerin diliyle lânetlediğini belirtmiştir. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned I, 391.) Burada bilinmesi gereken en önemli nokta, kötüyü ve kötülüğü tasvip etmeme gereğidir. Kötülerle kurulacak ilişki, onları kötülüklerinden vazgeçirme gayesi taşımalıdır. İbni Mesut (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ’nın benden önceki her bir ümmete gönderdiği peygamberin, kendi ümmeti içinde sünnetine sarılan ve emrine uyan ihlaslı ve seçkin yakın çevresi ve ashâbı vardı. Bu samimi çevre ve ashabından sonra, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını yapan kimseler onların yerini aldı. Böyle kimselerle eliyle cihad eden mü’mindir, diliyle cihat eden mü’mindir; kalbiyle cihad eden de mü’mindir. Bu kadarcığı da bulunmayanda hardal tanesi ağırlığında bile iman yoktur.” (Müslim, Îmân 80) Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde iyiler de olduğu halde helâk olur muyuz, dedim? Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem : – “Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet” buyurdu. (Buhârî, Fiten 4, 28; Müslim, Fiten 1) Sizin içinizden (insanları) hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun. Bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Âl-i İmran 104)  Bugün kötülükler nasıl çoğaldı. İyilikleri yeterince söylemedik. Hatta kötülüklerin çoğalmasına göz yumduk. “bana ne” dedik. Kötülükler de diziler, filmler, internet ve sosyal medya aracılığıyla toplumu sardı. Bir Müslüman sosyal medyayı ya da elindeki imkanları kullanarak manevi cihat yapabilir. İyiliği emredip kötülüklere karşı tavrını ortaya koyabilir. Bunları da yapamıyorsa en azından güzel bir yazıyı (ayet, hadis, güzel sözler) paylaşarak yapabilir. Bunları yaparken de tamamen Allah’ın rızasını gözeterek yapmalıdır. Kırmadan, dökmeden, incitmeden; güzel ve hikmetli sözlerle Allah’ın bu emrini yerine getirmeliyiz.
Ekleme Tarihi: 03 Eylül 2022 - Cumartesi

İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜKLERDEN ALIKOYMAK, AMA NASIL!!

İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜKLERDEN ALIKOYMAK, AMA NASIL!!

Her Müslümanın mükellef olduğu çok mühim bir vazife vardır. O da iyiliği emretmek, kötülüklere engel olabilmektir.

İlk insan ve ilk peygamberden beri devam eden cihat şekli iyilikleri emretmek, kötülükleri yasaklamaktır. İyilikleri emretmek, nasihatlerde bulunmak, iyi insanlara mahsus bir davranıştır. Peygamberlerin yoludur. Manevî bir cihaddır. İyi bir toplum oluşturmanın yoludur.

Kötülüklerin önüne geçmek, iyiyi ve güzeli yaparak göstermek, iyi örnek olmakla mümkündür. Maalesef günümüzde iyi örnek olması gerekenler, görevlerini ihmal ederek toplumun bozulmasında ve yozlaşmasında kötü örnek olmaktadırlar. Burada Diyanet reisine düşen görevler olduğu gibi, diyanetin her kademesinde görev yapan kimselerinde iyi örnek olması konusunda azami dikkatli olması gerekir. Görev ihmali yapan böyle kimseler büyük sorumluluk ve vebal altında bulunmaktadır.

Şu ayet sorumluluk makamında olanlar için dehşet vericidir. “Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?” (Bakara, 44)

Umuma gelen musibetler –bazıları kabul etmese de-  çoğunluğun Allah’a karşı işlenen günahlardan ileri gelmektedir. Şühedâ kanıyla yoğrulmuş bu mübarek vatanda işlenen günahlar; mukaddesatımıza, dinimize gösterilen hürmetsizlikler; gayrimeşru hareketler, deprem, sel, vb. dehşetli musibetlere sebep olur. Kur’an’ı Kerimde eski kavimlerin helak sebeplerine baktığımız zaman Allah’a iman etmemeleri hatta isyan etmeleri oluşturmuştur.  İman ve Kur’an’ın en muhkem kalesi olan bu vatanın her köşesinde Allah'ın gayretine dokunacak zulümler, isyanlar ve ahlaksızlıklar meydana gelmektedir.

Devlet ve millet olarak vatanımızı istilâ eden bu günah askerlerine mani olmak gerektir. Yoksa İlâhî tokatların gelmesinden korkulur. Ayeti kerimede Allah (cc) şöyle buyurmaktadır. Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder. (Şura, 30)

Fahr-i Kâinat Efendimiz günahkâr bir kavmin nasıl helak edildiğini de şöyle haber veriyor:

"Allah Teâlâ bir azap meleğine emretti: 'Filân kasabanın altını üstüne çevir!' Melek dedi: 'Yâ Rab! Onların içinde sana bir defa olsun isyan etmeyen filân zat vardır?' Cenâb-ı Hak ferman etti: 'Onu da onları da altüst et! Zira onun yüzü bir defa bile kötülük yapan kimselere benim rızam için ekşimemiştir, kötülükten vazgeçirmeye çalışmamıştır!' buyurdu."

Onun içindir ki, hadîs-i şerifte, "Sizden biriniz bir kötülüğün işlendiğini görürse, hemen onu eliyle bozsun. Eğer gücü yetmezse diliyle... Şayet buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzedip o işi reddetsin. Bu, îmanın en zayıf olanıdır." buyurulmaktadır.

Zamanımızda en mühim meselemiz manevî cihaddır. Manevî tahribata karşı elimizden geldiğini yapmaktır. İyilerin çoğalmasına, kötülerin azalmasına, imanların kurtulmasına çalışmaktır.

Zamanımızın en makbul cihadı olan, hadiste rivayet edildiği üzere her Müslümana yüz şehit sevabı kazandıracağı müjdelenen bu vazifeyi yapmaya mecbur ve mükellefiz. Bu manevî cihada nefsimizden başlamalıyız.

İyiliği emretmeye kendi evimizden, ehlimizden başlamalıyız.

Bir aile reisi, yuvasındaki çoluk çocuğunu kötülüklerden korumuyorsa, işlenen günahlara seyirci kalıyorsa vazifesini yapmamıştır

Aile reisinin vazifesi, aile hayatında İslâm'ı yaşamak ve yaşatmaktır. Gayrimeşru davranışlara mâni olmaktır. Aksi takdirde dünyada ve ahirette cezası dehşetli olacaktır.

"Bana değmeyen yılan bin yaşasın!" gibi bir zihniyet İslâm'da yoktur!

Komşumuzun evi tutuşmuş yanıyorsa, söndürmeye koşmak bize farzdır. "Neme lâzım?" diyemeyiz. Bize komşu da köy de şehir de devlet ve millet de her şey lâzımdır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İsra gecesinde, ateşten makaslarla dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da "İyilikle emreder kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık" diye cevap verdiler.) [İbni Hibban]

 “İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler, kötülükten menederler” (Tevbe sûresi, 71)

Huzeyfe’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder kötülükleri yasaklarsınız, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez. (Tirmizî, Fiten 9)

Musibet ve belâ anında yapılan duanın da kabul edilmeyeceği, bu hadiste açık bir şekilde bildirilmektedir. Çünkü musibetlerin gelmesine sebep olan kötülüklere karşı mücadele edilmemiş, ma’rûfu emir ve münkeri nehiy görevi yapılmamıştır. Böylece duanın kabul edilebilmesi için gerekli şartlar da yerine getirilmemiştir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Ma’rûfu emir ve münkeri nehiy vazifesi yerine getirilmezse, Allah azabını gönderir.

2. Gücü yetenler iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırma görevini yerine getirmeyince, ceza bütün topluma şâmil olur.

3. Allah’ın emir ve yasaklarına riâyet etmeyenlerin duaları da kabul olunmaz.

Ma’ruf’u emir ve münkerden nehiy vazifesi, Müslümanlar üzerine bir farzdır. Bunun farziyeti  Kitap ve Sünnetle sabittir.

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz.” (Âl-i İmrân sûresi, 110)

“İsrailoğullarından inkâr edenlere, Dâvud ve Meryem oğlu İsâ diliyle lânet edilmiştir. Bu, başkaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mâni olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi.” (Mâide sûresi, 78-79)

İsrâiloğulları, içlerinde kötülükleri işleyenlere engel olmuyorlar, gücü yetenler iyiliği emir, kötülükten nehiy görevini yapmıyorlardı. Oysa kötülüklere mâni olmak, onlar için de farz kılınmıştı. Bu vazifeyi yerine getirmemek, günahlardan sadece biridir. Hz. Peygamber, İsrâiloğulları günahlara dalınca, âlimlerinin onları bundan nehyettiklerini, onların ise vazgeçmediklerini, buna rağmen âlimlerin onlarla aynı mecliste ve aynı sokakta oturmaya devam ettiklerini, iyiliği emir ve kötülüğü nehiy konusunda işi birbirlerine havale ettiklerini, beraberce yiyip içtiklerini, Allah’ın da kalplerini birbirlerine benzettiğini ve onları Dâvud ve İsâ peygamberlerin diliyle lânetlediğini belirtmiştir. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned I, 391.)

Burada bilinmesi gereken en önemli nokta, kötüyü ve kötülüğü tasvip etmeme gereğidir. Kötülerle kurulacak ilişki, onları kötülüklerinden vazgeçirme gayesi taşımalıdır.

İbni Mesut (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ’nın benden önceki her bir ümmete gönderdiği peygamberin, kendi ümmeti içinde sünnetine sarılan ve emrine uyan ihlaslı ve seçkin yakın çevresi ve ashâbı vardı. Bu samimi çevre ve ashabından sonra, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını yapan kimseler onların yerini aldı. Böyle kimselerle eliyle cihad eden mü’mindir, diliyle cihat eden mü’mindir; kalbiyle cihad eden de mü’mindir. Bu kadarcığı da bulunmayanda hardal tanesi ağırlığında bile iman yoktur.” (Müslim, Îmân 80)

Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde iyiler de olduğu halde helâk olur muyuz, dedim? Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem :

– “Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet” buyurdu. (Buhârî, Fiten 4, 28; Müslim, Fiten 1)

Sizin içinizden (insanları) hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun. Bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Âl-i İmran 104)

 Bugün kötülükler nasıl çoğaldı. İyilikleri yeterince söylemedik. Hatta kötülüklerin çoğalmasına göz yumduk. “bana ne” dedik. Kötülükler de diziler, filmler, internet ve sosyal medya aracılığıyla toplumu sardı.

Bir Müslüman sosyal medyayı ya da elindeki imkanları kullanarak manevi cihat yapabilir. İyiliği emredip kötülüklere karşı tavrını ortaya koyabilir. Bunları da yapamıyorsa en azından güzel bir yazıyı (ayet, hadis, güzel sözler) paylaşarak yapabilir. Bunları yaparken de tamamen Allah’ın rızasını gözeterek yapmalıdır. Kırmadan, dökmeden, incitmeden; güzel ve hikmetli sözlerle Allah’ın bu emrini yerine getirmeliyiz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve akyazimeydan.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.