ŞABAN PEKER
Köşe Yazarı
ŞABAN PEKER
 

DÜĞÜNLERİMİZ İSLAMI Mİ? TAKILAN TAKILAR KİME AİTTİR?

DÜĞÜNLERİMİZ İSLAMİ Mİ? TAKILAN TAKILAR KİME AİTTİR? Aile yuvası, bir eve benzer. Bir evin temeli ne kadar sağlam olursa, o evin hayatı o kadar devamlı ve huzurlu olur. Düğünlerin İslam’a uygun olup olmadığında aranacak vasıf, İslamin genel prensiplerine uygun olup olmadığıdır. Yani İslam’a zıt olmamasıdır. Öncelikle, normal hayatta olduğu gibi düğünlerimizde ve cemiyetlerimizde mahremiyete dikkat etmemiz lazım. İmam Gazalî, düğün, bayram ve şenlik günlerinde erkeklerin kendi aralarında oyun tertip etmelerinde, raks etmelerinde bir mahzurun olmadığını kaydederek, ancak kadınların erkekler karşısında oynadığı oyunun haram olduğunu söyler. Bunun için düğünlerde kadınlar kendi aralarında, yabancı bir erkek olmadan oynayıp eğlenebilirler. Aynı şekilde erkekler de meşru ölçüler çerçevesinde eğlenip oynayabilirler. Bu şekilde oynamak mübah olduğu gibi, onları seyretmek de mübahtır. Zaten düğünler birer sevinç ve sürür günüdür. O gün herkes sevinçlidir, neşelidir. Bu sevinç, bazen birtakım eğlence ve oyunlarla süslenerek dile getirilir. Fakat bu oyun ve eğlencelerdeki ölçü nasıl olmalıdır? Söylenecek türkü ve şarkılarda, oynanan oyunlarda mübahlık ve haramlık ölçüsü nedir? Esas itibariyle, bizzat kendisi güzel olsa da, dinen yasak olan bir fiilin işlenmesine sebebiyet veren hareket, haramdır. Makamla söylenen sözlerde, oyun ve eğlencelerde haram olan unsurlar bulunuyorsa ona göre hüküm alır. Bugünkü düğün salonlarında çalgılı, danslı, kadınlı-erkekli oyunlar icra edilmektedir. Bunun sünnette yeri yoktur. Ayrıca kutsal bir müessese olan aile; günah, hata ve yanlış bir temel üzerine kurulursa, o yuvada daimi bir huzur olmayacaktır. Uygun bir zemine ekilemeyen tohumdan nasıl verimli bir ürün alınamazsa, dine aykırı olarak haram işlenerek yapılan düğün ve cemiyetlerden de arzu edilen netice elde edilemeyecektir. Halkın hatırı için Hakkın hatırından asla vazgeçilmemelidir. Düğün ve cemiyetlerimizde kesinlikle haram olan işlerden uzak durmalıyız. Ahzab süresinde Rabbimiz: “Evlerinizde oturun ve daha önce Câhiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi! Allah’ın istediği, sizden kirliliği gidermek ve sizi tertemiz kılmaktan ibarettir.  (Ahzâb 33)  ve diğer ayeti kerimede Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah ziyadesiyle bağışlamakta ve çok esirgemektedir”  (Ahzâb  59) buyurmaktadır. Bugün düğünlerimiz ve cemiyetlerimiz adeta kendini ifşa alanlarına dönüşmüş durumda. Ölçüsüz kadın erkek ilişkileri, sınırları korumama ve kendini yabancı erkeklere beğendirmek için dekolte kıyafetler. Evlenen gençleri uzun soluklu borca sokan aşırı israf.  Kadın ve erkeğin cemiyetlerde bir arada karışık oynaması… Bir Müslüman baba ya da eş, Allah’ın hoşuna gitmeyecek, Allah’ın razı olmayacağı bir şeyi nasıl yapabilir. Allah’ı kızdıracak, öfkelendirecek bir günahı nasıl işleyebilir? Şeytanın hoşuna gidecek ve en az şeytanın da düğünlerimize, cemiyetlerimize bakarak kıs kıs güldüğü bir haramı nasıl yapabilir? Bir defadan bir şey olmaz diyenlere sözüm, o bir defa sizin yarın kıyamette pişmanlığınız olacaktır. Kişi kendisini öncelikle Allah’a beğendirmeli. Allah’ın razı olacağı bir düğün, cemiyet yapmalı. Yapılan yanlışlardan bir tanesi de cemiyette, düğünde hoca efendinin Kur’an okurken davetlilerin aşırı gürültü yapması ve kendi aralarında lakırdı etmeleri. Bu hem Kur’an’ saygısızlıktır hem de Allah’a saygısızlıktır. Sonrasında da orada sanki Kur’an okunmamış gibi yahut sohbet olmamış gibi kadın ve erkeğin bir arada oyunlar oynaması. Peki düğünlerimiz nasıl olmalı ve takılan paralar/altınlar kimin hakkıdır. Burada düğünlerde müzikli eğlence yapmanın sakıncalı olup olmadığı akla gelmektedir. Resûlullah (s.a.s.), nikâhın duyurulması için def çalınmasını öğütlemiştir (Tirmizî, Nikâh, 6). Yine bir bayram günü Hz. Âişe’nin yanında def çalıp türkü söyleyen iki kız çocuğunu yadırgayanları “Bırakın bu gün bayramdır.” diyerek uyarmıştır (Müslim, Îydeyn, 4). Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Benim yanımda iki kız çocuğu, Buas savaşı ile ilgili hamâsî ezgiler söylerken Resûlullah (s.a.s.) çıkageldi. Gidip yatağın üzerine yan üstü uzandı ve yüzünü de aksi istikamete çevirdi, derken babam Ebu Bekir (r.a.) içeri girdi. Beni azarladı ve ‘Resûlullah’ın hane-i saadetlerinde şeytan çalgısı ha!’ dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), ona yönelip ‘Bırak onları (söylesinler!)’ buyurdu. Onlar sohbete dalıp, bizden dikkatlerini çekince, ben çocuklara göz işareti yaptım, kalkıp gittiler.” (Buhari, Îydeyn, 2) Diğer bir rivayette Hz. Âişe (r.a.) der ki: “Bir bayram günüydü. Habeşliler, mescitte kılıç-kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Resûlullah’tan (s.a.s.) talep etmiştim yoksa o mu dedi, bilemiyorum; - Seyretmek ister misin? buyurdular. Ben de, - Tabii! dedim. Kalktı, beni arkasına aldı, yanağım yanağına yakın halde durduk. - Ey Erfideoğulları göreyim sizi (oynayın)! diyordu. Ben usanıncaya kadar böyle devam ettik. (Usandığımı fark edince), - Yeter mi? buyurdular. Ben, - Evet! dedim. Bunun üzerine; - Öyleyse git! dediler.” (Buhârî, Îydeyn 2; Müslim, Îydeyn, 4) Amir İbn Sa’d (r.a.) anlatıyor: “Bir düğün sırasında Karaza İbn Ka’b ve Ebu Mes’ûd el-Ensâri’nin yanına girdim, bazı kız çocukları şarkı söylüyorlardı. Ben dayanamayıp, ‘Sizler, Resûlullah’ın (s.a.s.) Bedir ashabından olun da yanınızda şu iş yapılsın, olacak şey değil!’ dedim. Bunun üzerine onlar, ‘Otur, dilersen bizimle dinle, dilersen git, Bize düğünde eğlenme ruhsatı verildi!’ dediler.” (Nesâî, Nikâh, 80) Bütün bunları göz önünde bulunduran âlimler, düğünlerde ve bayramlarda insanların haram sözler söylemeden ve haram işler işlemeden def çalıp, türkü söyleyip oynayabileceklerini ve eğlenebileceklerini söylemişlerdir (Bkz. Kettânî, et-Terâtîbu’l-idâriyye, II, 79-80). Ancak haram olan bir şeyi tasvir etmek, haramları güzel göstermek, cinsel duyguları tahrik etmek ve mahremiyet kurallarına riayet etmemek gibi davranışlar caiz değildir ve haramdır. Erkek ve kadınlar kendi aralarında karışık olmamak ve aşırıya kaçmamak şartıyla eğlenmelerinde herhangi bir sakınca yoktur. Burada son olarak şunu söyleyeyim. Asıl olan Allah’ın rızasını kazanmak olmalı. Asıl düğünü cennette olanlara ne mutlu!, Zevk ve sefası  ahirette olanlar, dünya için ahiretini harap etmeyenler olacaktır. Düğünde Takılan Takılar Cemiyette, nişanda ya da sözce kız tarafından istenen, şart koşulan altın cinsinden her şey örfen mehirdir ve kadının hakkıdır, istediği zaman istediği gibi kullanır. Babası veya velisi ne onları, ne de bir başka para (başlık) alabilir. Bu haramdır ve insanı bir mal gibi satmak anlamına gelir. Nikâhta mehir olarak sadece önceden yapılan altınlar söz konusu edilebilir. Ama kadın isterse ayrıca, ilâve mehir de alabilir. Evlendikten sonra da koca, mehir olarak verdiği bir şeye, karısının rızası olmadan karışamaz. Kadın mehrini istediği zaman meşru ölçülerle istediği gibi kullanır. Ancak isterse kocasına bağışlayabilir: Ama koca, kadının istediği mehir dışında ona bir takım hediyeler vermişse, onların kadının elinde verildikleri gibi duruyor olmaları halinde cayıp, hediyelerini isteyebilir. Ama bunu Rasûllullah Efendimiz "kustuğunu yalamaya" (Bu ve benzeri hadîsler için bk. el-Hindî XVI/638 vd.) benzetmiş ve çirkin olduğuna işaret etmiştir. Hediye konusunda kadın da aynı haklara sahiptir. Bu nedenle kadına verilen hediyeleri almak hoş karşılanmamıştır. Nişan ve düğünlerde geline gelen hediyeler gelinin, damada gelen hediyeler de damadındır. Son zamanlarda garip bazı olaylar duymaktayız. Ben, senin düğününde sana şunu takmıştım. Sen de benim düğünümde aynısını takmak zorundasın. Yoksa hakkımı helal etmem. Bu tamamen yanlıştır. Düğünlerde ve cemiyetlerde taktığımız altın ya da para evlenenlere bir yardımdır ve hediye kapsamında değerlendirilmelidir. Hatta taktığımız altın ya da parayı sadaka vermeye niyet ederek takarsak bizim defterimize sevap olarak yazılır. En doğrusu da budur zaten.  Bir borç olarak asla değerlendirilmemelidir. Kendi düğününde, taktığının aynısını istemek örfen ve ahlaken doğru değildir. Belki o anda kişinin maddi durumu müsait değildir. Evlenecek gençlere dua etmek, iyi ve güzel ve hayır dualarda bulunmak bile sadaka  olarak değerlendirilebilir.
Ekleme Tarihi: 21 Ağustos 2022 - Pazar

DÜĞÜNLERİMİZ İSLAMI Mİ? TAKILAN TAKILAR KİME AİTTİR?

DÜĞÜNLERİMİZ İSLAMİ Mİ? TAKILAN TAKILAR KİME AİTTİR?

Aile yuvası, bir eve benzer. Bir evin temeli ne kadar sağlam olursa, o evin hayatı o kadar devamlı ve huzurlu olur.

Düğünlerin İslam’a uygun olup olmadığında aranacak vasıf, İslamin genel prensiplerine uygun olup olmadığıdır. Yani İslam’a zıt olmamasıdır. Öncelikle, normal hayatta olduğu gibi düğünlerimizde ve cemiyetlerimizde mahremiyete dikkat etmemiz lazım.

İmam Gazalî, düğün, bayram ve şenlik günlerinde erkeklerin kendi aralarında oyun tertip etmelerinde, raks etmelerinde bir mahzurun olmadığını kaydederek, ancak kadınların erkekler karşısında oynadığı oyunun haram olduğunu söyler.

Bunun için düğünlerde kadınlar kendi aralarında, yabancı bir erkek olmadan oynayıp eğlenebilirler. Aynı şekilde erkekler de meşru ölçüler çerçevesinde eğlenip oynayabilirler. Bu şekilde oynamak mübah olduğu gibi, onları seyretmek de mübahtır.

Zaten düğünler birer sevinç ve sürür günüdür. O gün herkes sevinçlidir, neşelidir. Bu sevinç, bazen birtakım eğlence ve oyunlarla süslenerek dile getirilir. Fakat bu oyun ve eğlencelerdeki ölçü nasıl olmalıdır? Söylenecek türkü ve şarkılarda, oynanan oyunlarda mübahlık ve haramlık ölçüsü nedir?

Esas itibariyle, bizzat kendisi güzel olsa da, dinen yasak olan bir fiilin işlenmesine sebebiyet veren hareket, haramdır. Makamla söylenen sözlerde, oyun ve eğlencelerde haram olan unsurlar bulunuyorsa ona göre hüküm alır.

Bugünkü düğün salonlarında çalgılı, danslı, kadınlı-erkekli oyunlar icra edilmektedir. Bunun sünnette yeri yoktur.

Ayrıca kutsal bir müessese olan aile; günah, hata ve yanlış bir temel üzerine kurulursa, o yuvada daimi bir huzur olmayacaktır. Uygun bir zemine ekilemeyen tohumdan nasıl verimli bir ürün alınamazsa, dine aykırı olarak haram işlenerek yapılan düğün ve cemiyetlerden de arzu edilen netice elde edilemeyecektir. Halkın hatırı için Hakkın hatırından asla vazgeçilmemelidir. Düğün ve cemiyetlerimizde kesinlikle haram olan işlerden uzak durmalıyız.

Ahzab süresinde Rabbimiz: “Evlerinizde oturun ve daha önce Câhiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi! Allah’ın istediği, sizden kirliliği gidermek ve sizi tertemiz kılmaktan ibarettir.  (Ahzâb 33)  ve diğer ayeti kerimede Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah ziyadesiyle bağışlamakta ve çok esirgemektedir”  (Ahzâb  59) buyurmaktadır.

Bugün düğünlerimiz ve cemiyetlerimiz adeta kendini ifşa alanlarına dönüşmüş durumda. Ölçüsüz kadın erkek ilişkileri, sınırları korumama ve kendini yabancı erkeklere beğendirmek için dekolte kıyafetler. Evlenen gençleri uzun soluklu borca sokan aşırı israf.  Kadın ve erkeğin cemiyetlerde bir arada karışık oynaması…

Bir Müslüman baba ya da eş, Allah’ın hoşuna gitmeyecek, Allah’ın razı olmayacağı bir şeyi nasıl yapabilir. Allah’ı kızdıracak, öfkelendirecek bir günahı nasıl işleyebilir? Şeytanın hoşuna gidecek ve en az şeytanın da düğünlerimize, cemiyetlerimize bakarak kıs kıs güldüğü bir haramı nasıl yapabilir? Bir defadan bir şey olmaz diyenlere sözüm, o bir defa sizin yarın kıyamette pişmanlığınız olacaktır. Kişi kendisini öncelikle Allah’a beğendirmeli. Allah’ın razı olacağı bir düğün, cemiyet yapmalı.

Yapılan yanlışlardan bir tanesi de cemiyette, düğünde hoca efendinin Kur’an okurken davetlilerin aşırı gürültü yapması ve kendi aralarında lakırdı etmeleri. Bu hem Kur’an’ saygısızlıktır hem de Allah’a saygısızlıktır. Sonrasında da orada sanki Kur’an okunmamış gibi yahut sohbet olmamış gibi kadın ve erkeğin bir arada oyunlar oynaması.

Peki düğünlerimiz nasıl olmalı ve takılan paralar/altınlar kimin hakkıdır.

Burada düğünlerde müzikli eğlence yapmanın sakıncalı olup olmadığı akla gelmektedir. Resûlullah (s.a.s.), nikâhın duyurulması için def çalınmasını öğütlemiştir (Tirmizî, Nikâh, 6). Yine bir bayram günü Hz. Âişe’nin yanında def çalıp türkü söyleyen iki kız çocuğunu yadırgayanları “Bırakın bu gün bayramdır.” diyerek uyarmıştır (Müslim, Îydeyn, 4).

Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Benim yanımda iki kız çocuğu, Buas savaşı ile ilgili hamâsî ezgiler söylerken Resûlullah (s.a.s.) çıkageldi. Gidip yatağın üzerine yan üstü uzandı ve yüzünü de aksi istikamete çevirdi, derken babam Ebu Bekir (r.a.) içeri girdi. Beni azarladı ve ‘Resûlullah’ın hane-i saadetlerinde şeytan çalgısı ha!’ dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), ona yönelip ‘Bırak onları (söylesinler!)’ buyurdu. Onlar sohbete dalıp, bizden dikkatlerini çekince, ben çocuklara göz işareti yaptım, kalkıp gittiler.” (Buhari, Îydeyn, 2) Diğer bir rivayette Hz. Âişe (r.a.) der ki: “Bir bayram günüydü. Habeşliler, mescitte kılıç-kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Resûlullah’tan (s.a.s.) talep etmiştim yoksa o mu dedi, bilemiyorum;

- Seyretmek ister misin? buyurdular. Ben de,

- Tabii! dedim. Kalktı, beni arkasına aldı, yanağım yanağına yakın halde durduk.

- Ey Erfideoğulları göreyim sizi (oynayın)! diyordu. Ben usanıncaya kadar böyle devam ettik. (Usandığımı fark edince),

- Yeter mi? buyurdular. Ben,

- Evet! dedim. Bunun üzerine;

- Öyleyse git! dediler.” (Buhârî, Îydeyn 2; Müslim, Îydeyn, 4)

Amir İbn Sa’d (r.a.) anlatıyor: “Bir düğün sırasında Karaza İbn Ka’b ve Ebu Mes’ûd el-Ensâri’nin yanına girdim, bazı kız çocukları şarkı söylüyorlardı. Ben dayanamayıp, ‘Sizler, Resûlullah’ın (s.a.s.) Bedir ashabından olun da yanınızda şu iş yapılsın, olacak şey değil!’ dedim. Bunun üzerine onlar, ‘Otur, dilersen bizimle dinle, dilersen git, Bize düğünde eğlenme ruhsatı verildi!’ dediler.” (Nesâî, Nikâh, 80)

Bütün bunları göz önünde bulunduran âlimler, düğünlerde ve bayramlarda insanların haram sözler söylemeden ve haram işler işlemeden def çalıp, türkü söyleyip oynayabileceklerini ve eğlenebileceklerini söylemişlerdir (Bkz. Kettânî, et-Terâtîbu’l-idâriyye, II, 79-80). Ancak haram olan bir şeyi tasvir etmek, haramları güzel göstermek, cinsel duyguları tahrik etmek ve mahremiyet kurallarına riayet etmemek gibi davranışlar caiz değildir ve haramdır. Erkek ve kadınlar kendi aralarında karışık olmamak ve aşırıya kaçmamak şartıyla eğlenmelerinde herhangi bir sakınca yoktur. Burada son olarak şunu söyleyeyim. Asıl olan Allah’ın rızasını kazanmak olmalı. Asıl düğünü cennette olanlara ne mutlu!, Zevk ve sefası  ahirette olanlar, dünya için ahiretini harap etmeyenler olacaktır.

Düğünde Takılan Takılar

Cemiyette, nişanda ya da sözce kız tarafından istenen, şart koşulan altın cinsinden her şey örfen mehirdir ve kadının hakkıdır, istediği zaman istediği gibi kullanır. Babası veya velisi ne onları, ne de bir başka para (başlık) alabilir. Bu haramdır ve insanı bir mal gibi satmak anlamına gelir. Nikâhta mehir olarak sadece önceden yapılan altınlar söz konusu edilebilir. Ama kadın isterse ayrıca, ilâve mehir de alabilir. Evlendikten sonra da koca, mehir olarak verdiği bir şeye, karısının rızası olmadan karışamaz. Kadın mehrini istediği zaman meşru ölçülerle istediği gibi kullanır. Ancak isterse kocasına bağışlayabilir: Ama koca, kadının istediği mehir dışında ona bir takım hediyeler vermişse, onların kadının elinde verildikleri gibi duruyor olmaları halinde cayıp, hediyelerini isteyebilir. Ama bunu Rasûllullah Efendimiz "kustuğunu yalamaya" (Bu ve benzeri hadîsler için bk. el-Hindî XVI/638 vd.) benzetmiş ve çirkin olduğuna işaret etmiştir. Hediye konusunda kadın da aynı haklara sahiptir. Bu nedenle kadına verilen hediyeleri almak hoş karşılanmamıştır.

Nişan ve düğünlerde geline gelen hediyeler gelinin, damada gelen hediyeler de damadındır. Son zamanlarda garip bazı olaylar duymaktayız. Ben, senin düğününde sana şunu takmıştım. Sen de benim düğünümde aynısını takmak zorundasın. Yoksa hakkımı helal etmem. Bu tamamen yanlıştır. Düğünlerde ve cemiyetlerde taktığımız altın ya da para evlenenlere bir yardımdır ve hediye kapsamında değerlendirilmelidir. Hatta taktığımız altın ya da parayı sadaka vermeye niyet ederek takarsak bizim defterimize sevap olarak yazılır. En doğrusu da budur zaten.  Bir borç olarak asla değerlendirilmemelidir. Kendi düğününde, taktığının aynısını istemek örfen ve ahlaken doğru değildir. Belki o anda kişinin maddi durumu müsait değildir. Evlenecek gençlere dua etmek, iyi ve güzel ve hayır dualarda bulunmak bile sadaka  olarak değerlendirilebilir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve akyazimeydan.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.